Bu Blogda Ara

16 Şubat 2022

Nuri Bilge Ceylan - Kış Uykusu (2014)

 

Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Senaryo: Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan, Anton Chekhov
Yapımcı: Zeynep Özbatur Atakan
*
Oyuncular:
Haluk Bilginer - Aydın
Demet Akbağ - Necla
Melisa Sözen - Nihal
Ayberk Pekcan - Hidayet
Nejat İşler - İsmail
Serhat Kılıç - Hamdi
Tamer Levent - Suavi
Nadir Sarıbacak - Levent
Mehmet Ali Nuroğlu - Timur
*
Ödüller: 19 ödül & 31 Adaylık.
Türkiye, Fransa, Almanya ortak yapım.



- Belki benim krallığım küçük ama, hiç değilse orda kral benim.
Bazen öyle mektuplar alıyorum ki okurlardan, doğru yolda olduğumdan hiç kuşkum kalmıyor.
- Ben de bazen internette öyle uyduruk yazarların, öyle acayip övgüler aldığını görüyorum ki. İlla herkesin bir seveni çıkıyor yani.


- Ben sana bir şey söyleyeyim mi.? Bu yoksulluk, fakirlik bir tür doğal afet gibi Aydıncığım. Allah'ın taktiri yani bir yerde.. Kadere karşı gelemezsin ki..
- İyi de, bunlarla mücadele etmek için Tanrı da bize akıl vermiş ama..
- Öyle, orası öyle ama, sırf bu tür işler için yaratılmış insanlar vardır. Bu işleri onlara bırakacaksın. Sen yaratıcı adamsın, sanatçı adamsın, niye böyle şeylere kafanı takıyorsun kardeşim.? Sen kendi işine bak ya.!



- Kendi gerçeğimi, yüzünüze söyleyebilmek için, ne bedeller ödedim ben şimdiye kadar. Hem de hiçbirinizin ödemediği bedeller.


- Sıkılmak ne demekmiş ya.! Ayrıca sıkılmak denen duygunun son derece lüks bir duygu olduğunu düşünüyorum.
Ağlamanın, senin bilmediğin başka yolları da var.

Valla ben evim, odam, kitaplarım nerdeyse, kendimi oralı hissederim; başka bir yere de ihtiyaç duymam.
*
- Çalışmadan geçen bir hayat, dürüst ve namuslu bir hayat değildir.
- Kafasında daha fazla fikir barındıran biri, diğerlerinden daha eylemci sayılır.
*
- Sanatla uğraşmak, insanların manevi gelişimi için didinmek, simyagerlik oluyor, öyle mi diyorsun yani.?
- Hayır canım, senin gibi düşündüğünü iddia eden insanlar, kendinizi daha büyük sorunların çözümüne adasaydınız, böyle uğraştığınız ıvır zıvır şeyler kendiliğinden, basit yan çalışmalarla çözülüverirdi. Bir kenti tepeden görmek için, balona binip havalansan, ister istemez ırmakları, ağaçları, kırları da görürsün. Ama yok, sizin düşünceniz aynı yere çakılıp kalmış. Bir uyuşuk, korkak, tutucu..
Bütün meselen ne senin biliyor musun.? Sen acı çekmemek için kendini kandırıyorsun. Ama bu böyle olmaz. Gerçeklerle yüzleşebilme cesaretini gösterebilmen gerekir. Eğer, daha sahici bir bölge arıyorsan, oraya varmak için gerektiğinde yıkıcı olacaksın.







- Sen çekilmez bir adamsın. Bencilsin, kincisin, alaycısın. İşte asıl suçun bu.!
İnananlardan nefret ediyorsun.
Çünkü, inanmak sana göre az gelişmişlik. Kara cahillik belirtisi.
Öte yandan herhangi bir inanç, ideal taşımıyorlar diye inanmayanlardan da nefret ediyorsun.
Yaşlıları geri kalmışlıkları, tutuculukları, özgür düşünemedikleri için; gençleriyse özgür düşüncelerinden. Geleneklerden kopuk oldukları için beğenmiyorsun.
Halkın, ülkenin çıkarları için en önde olması gerektiğini söyler durursun, ama her karşına çıkandan hırsızmış, soyguncuymuş gibi kuşkulandığın için halktan da nefret ediyorsun. Nefret etmediğin insan yok nerdeyse.
Yalnız bir kez olsun, durumunu gerçekten güçleştirebilecek bir davayı savunduğunu, kendine bir fayda sağlamayacak, duygular beslediğini görebilmeyi ne çok isterdim.
Genç, sağlıklı, gururlu ve hayat dolu bir kadını, boşluk içinde, can sıkıntısı ve korku içinde eriyip gitmesini görmek hiç mi içini sızlatmadı.? İlk yıllarımızda korku duyuyordum, şimdiyse utanıyorum daha çok. En iyi yıllarım uçup gitti. Seninle cebelleşeceğim diye, bütün güzel huylarım değişti. Sert, kaba, ürkek, işkilli bir insan oldum Daha başka ne söyleyeyim.? Dediklerimden bir şey anlaşıldı mı ondan bile emin değilim.
Oysa, hiç de fena olmayan bir hayatımız olabilirdi. Ama artık çok geç.
- Sen bilmezsin ama, çocukluğunu elektriği bile olmayan bir köyde geçirmiş olanlar, böyle küçük, sıcak, rahat bir odada, benim kötü olduğumu yüzüme haykıran karımın, aslında onu söyleyen sesiyle bile, bana ne kadar büyük bir mutluluk, büyük bir zevk tattırdığını çok iyi anlarlar. Bizim gençliğimiz kuru geçti Nihal. Mutlu olmayı bilemedik. Belki bu yüzden mutlu etmeyi de.. Ama dediğim gibi, kötü bir niyetimiz yoktu, hiçbir kötü niyetimiz yoktu. İyi niyetlerle, masum, temiz hayallerle çıktık yola. Daha iyi bir yaşam, daha iyi bir toplum için..
- Kusura bakma ama sana inanmıyorum. Sahnede değilsin artık. Yapma lütfen.. Herkes iyi niyetlerle yola çıkıyor. Ama demin kendin dedin: Cehenneme giden yollarda iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir, diye. O yüzden bunların bir anlamı yok. Bu romantik lâflar bana ancak komik geliyor artık. Şimdi böyle konuşmaya başladığın zaman, sadece istediğini elde etmek için iki numaralı taktiğe geçiyormuşsun gibi geliyor, o kadar.
- Karşımızdakini olduğu gibi görmeyip, onu tanrılaştırmak, sonra da sanki böyle bir tanrı olabilirmiş de, olmuyormuş diye ona kızmak.. Bana biraz haksızlık etmiyor musun.?
Keşke en baştan beri hayal ettiğin, o karizmatik, başarılı aktör olabilseydim. Ama değilim. Ben basit bir adamım. Ve işin kötüsü galiba öyle de kalmak istiyorum.
*
- Ben böylelerini yüz metreden tanırım. Yanına biraz daha ahlâk, biraz aha vicdan sahibi, ilkeli insanları alarak yola çıkmanı tavsiye ederim. Hepsi bu. Gün gelecek ne dediğimi daha iyi anlayacaksın.
- Vicdan, ahlâk, ideal, ilkeli olmak. Yaşamın amacı.. Bu sözler ağzından hiç eksilmedi. Birini küçük düşürmek, incitmek, karalamak istediğin zaman, hep böyle sözler söylersin. Ama bence, bir insan bu kelimeleri bu kadar fazla kullanıyorsa, esas ondan şüphe etmek lazım.


Vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, Korkakların kullandığı bir sözcükten başka bir şey değildir.
Bizim vicdanımız, güçlü kollarımız, kılıçlarsa yasalarımızdır.
*
III. Richard
*
Aldanmak yaptığımız her işte şaşmaz yazgısı hepimizin. Her sabah parlak işler tasarlar, gün boyu budalalık ederim.
*
William Shakespeare



Nihal gitmedim, gidemedim.
Artık yaşlandım mı, kafayı mı oynattım,
yoksa başka bir adam mı oldum, nasıl istersen öyle düşün. Bilemiyorum.
Ama birkaç gündür içime yerleşen yeni adam, gitmeme izin vermiyor.
Ne olur sen de gitmemi isteme.
Anladım ki artık, beni İstanbul’a çağıran bir şey yok.
Her yerde olduğu gibi orada da her şey yabancı bana.
Bilmeni isterim ki senden başka yakınım yok.
Seni her dakika, her saniye özlüyorum.
Ama gururum elvermediği için, hiçbir zaman söyleyemiyorum.
Senden ayrılmanın benim için ne derece korkunç,
hattâ olanaksız olduğunu çok iyi biliyorum.
Tıpkı artık beni sevmediğini bildiğim gibi.
Biliyorum eski günlere dönemeyiz. Gerek de yok buna.
Beni bir uşağın gibi, bir kölen gibi yanına al.
Ve hayatımıza senin istediğin gibi de olsa devam etmemize izin ver.
Beni affet.!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bizim Krino - Our Krino / Belgesel

  Anthony Kafato (Oğlu): * Bize öğrettiği üç önemli değer vardı. Bunlar: dürüstlük, saygı ve çalışmak.. Eğer bu üç şeyi yaparsak, kendimizle...