Bu Blogda Ara

12 Ağustos 2021

Sylvia (Sylvia Plath) (2003)

Yönetmen: Christine Jeffs
Senarist: John Brownlow
Tür: Biyografi, Dram, Romantik
Yapımı: 2003 - İngiltere
*
Konusu: Yetenekli bir şair oolan Sylvia Plath, edebiyatçı Ted Hughes'la tanışır ve aralarında bir yakınlaşma başlar. Sylvia ile Ted bu birlikteliklerini evliliğe taşır. Ancak evliliğin ardından Ted'in hırs ve arzuları, Sylvia'nın yeteneklerini ortaya çıkarmasını zorlaştıracaktır. Ted, ününü giderek artırır ve evliliğinde sorunlar başlar. Çift, durumu düzeltmek için bir çocuk yapmaya karar verir. Ama Sylvia, kendini depresyonun içinde bulur. Bu yaşadığı sıkıntılar onu şiirde büyük başarılara taşıyacaktır.
*****
*****
Ölmek sanattır. Diğer her şey gibi. Ben bunu oldukça iyi yapıyorum. Bunu yapıyorum, bu nedenle cehennemi hissediyorum. Bunu yapıyorum, bu yüzden gerçekten hissediliyor. Sanırım bir çağrı aldım diyebilirdiniz.
******
- Hayır büyü gibiydi. Büyü gibi bakmamak lazım. Büyü değildi. Basbayağı büyüydü. Gerçekten büyüydü. Hile yapmak gibi değil. Şapkadan tavşan çıkarmaya da benzemiyor. Büyüler... Sihirler, törenler, ritüeller değilse ne o zaman? Şiirler. O halde şair nedir?
- Bir utanç vericidir, budur...
- Ya da utançtır. İyi bir şiir silah gibidir. Havalı bir tüfek gibi de değildir. Bir bomba. Suçunu üstlenen bir bomba gibi.
- Onun için çocuklar bunları okulda öğrenmeliler. Kendi öykün için onları denek yapmanı istemem. Bir sonatın kazayla düşmesi gibi.
- Bom.
- Çocukça!
- Aptallıklar .


Evet, sizlersiniz babalarına karşı gelen kız çocuklarının yüreklerini hoplatan.
Kadınların silahlarına, gözyaşlarına el koyan, kirleten yanaklarını!
Öfkem boşuna değil !
Onların öyle bir intikamını alacağım ki...
Ve bütün dünya görecek öyle şeyler yapacağım ki
Şu anda bilmiyorum ama toprak bile korkacak.
Ağlayacağımı mı sanıyorsunuz?
Daha büyük nedenlerim var ağlamak için !
Ama ağlamadan önce kalbim bin parçaya bölünecek.
Ah, Delireceğim.!


Hepinizi tanıyorum.
Kaprislerinizi cesaretlendireceğim.
Buna rağmen güneşi taklit edeceğim...
Dünyadaki güzelliği saklayan, alçaklığa izin veren
ve aynısının sürmesini arzu eden
daha beğenilmek için intiharlara izin verenlerdi.
Bütün yıl boyunca şölenler düzenleyip
işin sıkıcılığından kurtulmaya çalışanlar.
Ama öyle zamanlar olur ki, şiddetli arzular gelir.
Ve muazzam bir kaç durum dışında
hiçbir şey doyurmaz olur.
Bu düzensizliği bıraktığımız zaman
konuşmaya gerek kalmayacak.
Adamların beklentileri bitecek.
Ve benim neslim zamanla
parlak bir metale benzeyecek.
Hünerleriyle, ilgiyi daha fazla üzerine çektiği zaman.
Kimse onun ulaştığı üne sahip olamayacak.
Sanattaki başarımı herkese göstereceğim.
Ve hiç kimse şüphe etmesin;
kaybedilen zamanı geri alacağım.


Ah, canım Juliet.!
Neden bu kadar güzelsin?
Ölümün hayaletinin seni
Yakaladığına mı inanmalıyım?
Yoksa seni koruyan bu canavar
Seni kendisine mi ayırıyor?
*****
Bundan korktuğum için senin yanında duruyorum
ve bu saraydan ayrılmak istemiyorum.
Burada... burada hizmetkarlarla çevrili olarak kalacağım.
*****
Ah dudaklar ! pek çok öpücüğe açılan kapılar
ve ölümü erteleyen bir anlaşma gibiler.
*****
- Bu iz nasıl oldu?
- Üç yıl önce kendimi öldürmeyi istedim. Annemin uyku haplarını sakladığı kutuyu kırdım. Evin bodrumundaki kilere gittim. Uyumadan önce onları aldım. Hiç yok etmeyi istemediğin bir şey oldu mu?
- Hayır. Ve?
- Ve o kahrolası şeylerden o kadar çok aldım ki, kustum. Üç gün sonra annem ve kardeşim beni bulup dışarı çıkardılar.
- Ya yara izi?
- Beni dışarı çıkarırlarken yanağım betona çarptı.
- Ölümün anısına.
- Evet. ÇÜNKÜ ÖLÜYDÜM. SADECE YENİDEN AYAĞA KALKMIŞTIM.Lazarus gibi, Leydi Lazarus. Ben O'yum.
*****
- Bak !
- Çok zeki ineklerdir bunu biliyor muydun?
- Gerçekten mi?
- Bir çok insan onlara şans veriyor.
- Tercih ettikleri hangisi? Milton mu Chauser mi?
- Chauser. Anlaşılan...
- Bayanlar, size Bath'ın karısından bir bölüm sunacağım:
Eğer deneyim ve dünyada otorite hiç hüküm sürmeseydi, düğünün mutsuzluğundan bahsetmek yeterli olurdu. Çünkü beyler, on iki yaşımdan beri tanrının sonsuzluğuyla övünürüm. Kilisenin kapısından bu güne kadar beş kocayla geçtim.
*****
- Ne düşünüyorsun?
- Hala çok sıvı.
- Ted hakkında.
- O çok...
- Evet?
- Bilmiyorum. Farklı.
- Neden benim için yalnızca memnun olamazsın?
- Seni nasıl geçindirecek?
- Ben geçindirilmek istemiyorum. Harika bir şair olacak. W.H. Auden tarafından verilen şiir ödülünü yeni kazandı.
- Gerçekten mi? Birikmiş param var. Bunu daima yapabileceğini mi sanıyorsun?
- Şu öğretmenlik işini yeni aldım anne. Ve aptal dergilere daima hikayelerimi satabilirim, önemli değil.
- Tek bildiğim şey senin için en iyisini istediğim.
- Benim için en iyisi o.
- O zaman ne söylememi istiyorsun?
- Ondan hoşlandığını.
- Onu seviyor musun?
- Seviyorum.
- O halde ondan hoşlandım.
*****
- Bunlar Sylvia'nın babasının mı?
- Evet bütün bunlar ve onun özel şeyleri. Sadece onları düşünürdü. Savaştan önce Almanya'dayken meslektaşları onu hep der Bienenkönig diye çağırırlardı.
- Bunun anlamı?
- Arıların Kralı. Evet, bu doğru. Bu Otto'ydu. Arıların Kralı. Arkadaşlarımın kusuruna bakma Ted. Senin sahip olduğun şeylerden çıkar sağlarlar.
- Nasıl olabilirler?
- İstediğin şey için savaşmak zorunda olmak. Bu yüzden sana aşık. Sylvia'yı kast ediyorum. Ah, tanrım, diğerleri... Sadakatsiz görünmek istemem ama başka pek çok genç oldu ama onlar onu korkutmadılar. Onları korkutmayı tercih etti sanırım. Sen... Sen çok farklısın. Sanırım onu korkutuyorsun. Seni bu yüzden seviyor.
- Onu kırabileceğimi düşünüyorsunuz Hayır, onu kırmam.
- Onu hemen orada duvarın yanında bulduğumuzu biliyor musun? Öldüğünü sandık, orada öyle beyaz ve kaskatıydı ki. Bazı insanlar bulunmak ister. Sylvia hayır. O sadece... sürünüp durdu.Ölmeyi bekleyerek. Ona karşı nazik ol. Daima.
*****
- Bugün pan kek yaptım.
- Pan kek mi?
- Bir tane gerçek kremalı pasta ama ortası biraz komik oldu atmaya karar verdim ben de. Ama komik olan ikincisi nedense birincisinden daha iyi göründü.
- Yazacağını sanmıştım.
- Başka pek çok kocanın karılarının evde oturup onlara kek yapmasından hoşlanacaklarını biliyor musun?
- Ben memnunum. Yazıyor olsaydın daha mutlu olurdum.
*****
- Senin sorunun ne biliyor musun?
- Bana nasıl şiir yazılmasını söyleyen bir kocamın olması mı?
- Bunda bir sır falan yok. Sadece bir konu seç ve onu kafana yapıştır. Yazmalısın. Şairler bunu yapar.
Evet, doğru. Senin için söylemesi kolay. Bisiklete binmeye gidiyorsun ve kafanda şu Hexametor'la ilgili şeyle dönüyorsun. Ben yazmaya oturduğumda ise aklıma gelen kek satışı. Biliyor musun, benim sorunum ne biliyor musun? Bir temam yok.
- Falcon Yard romanının konusu ne?
- Bir erkekle tanışan bir kız hakkında.
- Hayır, ne hakkında?
- Sen ve ben.
- Gerçekten ne hakkında?
- Benim hakkımda.
- Kızın sahilde geçirdiği yaz hakkında mı?
- Hayır, bak bu gerçek anlamı değil.
- Evet, öyle. Senin hakkında olduğunu bana sen söyledin. Söylemeye çalıştığım şey, her zaman bir konun var. Bu kendinsin.Konunun etrafında dolanıyorsun. Yanı başındasın oysa.
- Tamam tamam.
- Kahretsin.
- Ne?
- Dalga artıyor. Geri dönmemiz gerek. İnsanlar böyle boğuluyorlar.
- Bir keresinde kendimi boğmaya çalıştım. Denizde gidebildiğim kadar uzağa yüzdüm. ama beni bir mantar gibi dışarı fırlattı. Beni istememişçesine. Komik olan ne biliyor musun? Dokuz yaşına gelene kadar hep mutluydum.Hep tek parçaydım. Sonra babam öldü. Babamın mezarı suyun beş kulaç altında.
*****
Zarar ver ! Zarar ver ! Zarar ver !
Bilinç kaybının görüntüsü
'' Sev ve üret ! Sev ve üret ! ''
'' Bilinç kaybının gülünçlüğü ''
'' Ve buradaki dünya sadece gülünçlüğü üretiyor. ''
'' Zararın bedelini duymayı reddedececek... Ta ki duyma zamanı gelenek dek.''
'' Amerikalı yok etmek zorundadır ! ''
'' Bu onun kaderidir. ''


Aşk Acısı
Gök yüzündeki kırlangıçların kavgası
dolunay ve yıldızlarla dolu gök yüzündeki
Sonsuz şarkılarını söyleyen yaprakların, kudretli şarkısı
eski bir çığlık gibi toprağı yoruyor.
Ve o zaman sen geldin, sızlayan, kırmızı dudaklarınla.
Ve senin gelişinle tüm dünya gözyaşlarına boğuldu.
Ve işlek gemilerinin tüm acıları ve yılların yükü.
Ve şimdi gök yüzünde savaşan bu kırlangıçlar
ayla bütünleşiyorlar gök yüzündeki beyaz yıldızlar
ve şarkı söyleyen yapraklar
topraktan yorgun düşmüş eski çığlıkla titriyorlar.
*****
Bu zihnin ışığı
Ay gülümsediğinde sana benziyordu
O kırmızılık seni çağrıştırıyordu.
Beni zalimce sürüklüyordu
Çünkü boş bir araziydi
Kırmızı, kalın uyruklu çıplaklığın
güvenliğimizi gölgeliyordu
Bu beyaz kutu da kimden?
Yalnız kalmaya ihtiyacım yok
maviliğinde çatırdıyor
dikkat ve sevgiyle dokunan kumaşlaar
çıplak ellerimle dokudum onları
Beyazların adamı gülünce
orada ne olduğunu göremiyordum.
Bir tanrı beni tutuyordu.
Beyaz kanatlarının üzerinde.
Beyaz günleden bir dünyaydı
gök kuşağının altındaki
Özgürleşemiyordum
ve tren hızla hareket ediyordu.
Katilin firarı.
Seni hiç bir zaman sevmediler
üstüne basıp dans ediyorlardı.
Sen olduğunu hep biliyorlardı.
Baba, baba, seni piç, duy beni. Bıktım artık.
******
Baba şiirinde metafor kullanımı ve sonunda yaratılan ruh hali, bir öfke patlamasına dönüşüyor. Olağan üstü etkileyici.
- Yeniden Londra'ya taşınmayı düşünüyorum. Taşınınca sana diğerlerini gönderirim.
- Çok isterim.
Sylvia, bunun senin için zor olduğunu biliyorum.
- Hayır, hiç daha mutlu olmamıştım. Ve hiç daha çok yazmamıştım. O şimdi gitti ve ben özgürüm. Artık yazabilirim. Saat 3'le 4 arasında uyanıyorum, çünkü en iyi zaman ve gün doğumuna kadar yazıyorum. Gerçekten tanrı benim üzerimden konuşuyormuş gibi hissediyorum.
Bunu düzenle veya sil
******
Uzun bir yola düştüm.
Ay buradan görünmüyor.
Ve birleşimin mesajı, karanlık.


- Bu olağanüstü. Ve Lady Lazarus, intiharla ilgili olan şiir, çaresizlik, öfkenin ya da histerinin yaklaşmakta olduğunun sezinlenmesidir. Hayal gücünün zenginliği. Bu korkular, bir cinayetin itirafı gibi... Soğuk kanllıkla ifade ediliyor.
Romanını hala söylemeyecek misin?
- Sırça Fanus.
- Ne zaman çıkıyor?
- Yeni yılda.
- Bana okutur musun?
- Kaynayan bir tencere. Bana bir küllük verir misin?
- Tabi. Sigara içtiğini bilmiyordum.
- İçmiyorum ama başlıyorum. Yeni şeyler denemeyi düşünüyorum.
- Gerçekten mi? Ne gibi?
- Bir sevgili bulmayı düşünüyorum.
- Oh ne kadar çekici. Kim o?
-----
- Bak, nasıl hissettiğini biliyorum.
- Hayır bilmiyorsun.
- Biliyorum. Ortak şeyi paylaşıyoruz. Denedim.
- Nasıl?
- Senin gibi, uyku hapları. Çok fazla aldım. Herkes yapar değil mi?
- Bazen katıymışım gibi hissedemiyorum. Görünmezim. Gözlerimin arkasında hiçbir şey yok. BİR İNSANIN NEGATİFİYMİŞİM GİBİ. Sanki asla bir şey düşünmemişim gibi. Hiçbir şey yazmamış, hiçbir şey hissetmemişim gibi. Tek istediğim karanlık. Karanlık ve sessizlik.
- Bak, ölüm hakkında bildiğin tek şey bir birleşme ya da eve dönüş olmadığıdır. Öyle değil. Hayatın, sen onun eksik küçük parçalarını bulup ve yerlerine koymadan parlamıyor. Sadece hepsini s...tir et. Bu hiçbir şey...
- Senin hayatın olabildiğince kötüleştiğinde ve daha da kötüleşmeye devam ettiğinde ne yapıyorsun?
- Sadece yürümeye devam edersin. Bak, inle... Çok güzelsin. Harika bir zihnin var. Ve harika bir şairsin. Sen ve Ted, siz birbirinizi insanların hayal edecekleri yollarla anlıyorsunuz. Bu yüzden tanrı aşkına hepsini bir kenara atma.
- Onun adını duymak istemiyorum.
- Sadece bir ilişki yüzünden diyecektim.
******
- İyi misiniz? Girin.
- Ben öleceğim, öleceğim. Çocuklarıma kim bakacak?
- Bayan Hughes, anlamıyorum. Öleceğim de ne demek? Hasta mısınız? Hastalandınız mı?
- Hayır, hasta değilim.
- Sanırım bir doktor çağırmalıyız.
- Hayır, hayır, doktor çağırmayın. Ne yapıyorlar biliyor musunuz? Sizi bir kafese koyup bırakıyorlar.
- Evet, üzgünüm.
- Hayır, ben üzgünüm. Öyle kenardayım ki. Uçurumdayım. Aman tanrım, hepsi benim suçum, benim suçum. Sürekli ya birisi onu benden alırsa diye düşünüp durdum. Bir şeyden çok korkarsanız onun olmasını sağlarsınız. o kadın... onu buldum... onu yarattım... anlıyor musunuz?
- Hayır, üzgünüm anlamıyorum.
- Sadece çok yoruldum, çok yorgunum. Sadece birazcık uyuyabilsem. Çok yoruldum.
- Çocuklar için yardımcı olacak birilerini bulabilirsiniz.
- Ah tanrım, onları yukarıda bıraktım.
- Hayır, hayır yapmayın.
- Gidip benim bakmamı ister misiniz? Siz burada kalın.
- Çok nazik bir beysiniz. Bana biraz babamı hatırlatıyorsunuz.
******
Biz iki kişi bile değiliz. Tanışmamızdan önce bile. Diğerleri gibi donmuş halde etrafta dolanıp duran birer yarım parçaydık. Sonunda birbirimizi bulduğumuzda bir bütün olabildik. Ve sonra mutlu olmaya dayanamayıp kendimizi yeniden ikiye böldük. Sonbaharda yeniden Devon'a dönmeliyiz. Devon'a dönüp yeniden biz olmalıyız. Ve çocuklarla, işimizle. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Ve yaz, sonbahar ve korkunç kış. Yaprakların dökülüşü bir kader gibi. Ve ben asla gerçek olamayacak bir kabus gibiydim. Onu beni sevdiğin gibi sevmiyorsun. Onunla asla benimle sahip olduğun şeye sahip olamayacaksın. Biliyorsun.
- Biliyorum.
- Onu terk et.
- Yapamam. Hamile.


Ben sadece görebileceğim en güzel rüyayı gördüm
******
Kutu kapandı, pencereleri yok ve içerisinde ne olduğunu göremiyorum.Sadece küçük bir kafes var.
******
11 şubat 1963 Sylvia Plath intihar etti. Mutfağında açık ocak gazıyla ölmüş bulundu. Bir sene sonra Ted Hughes şiirlerinin son manuskriptinin baskısını gözden geçirdi. Bu şiir kitabı Ariel 20. yüzyılın en beğenilen ve okunan kitapları arasına girdi. Ve Sylvia'yı tüm okuyucu kuşaklarının idolü haline getirdi. 1988'DE Ted Hughes, otuz sene süren sessizliğini bozarak Sylvia'yla ilişkisini anlattığı şiir serisi '' Doğum Günü Mektupları '' nı yayınladı. Ve bundan birkaç hafta sonra kanserden öldü. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bizim Krino - Our Krino / Belgesel

  Anthony Kafato (Oğlu): * Bize öğrettiği üç önemli değer vardı. Bunlar: dürüstlük, saygı ve çalışmak.. Eğer bu üç şeyi yaparsak, kendimizle...