Yönetmen: İngmar Bergman
Senaryo: İngmar Bergman
Oyuncular: Gunnar Björnstrand, Harriet Andersson, Larss Passgard, Max von Sydow
Yapım Yılı: 1961
- Duyarsızlığın seni tümüyle anormalleştirmiş. Süreci izlemek..
Gerçekten dikkat çekici.
..sen konu istiyorsun. Kızının hastalığı, ne müthiş konu..
Senin boş dünyanda duygulara yer yok.
Asgari insani değerlere bile sahip değilsin.
..her şeyin nasıl ifade edileceğini, o an için, hangi kelimelerin kullanılması gerektiğini çok iyi biliyorsun. Ama bir şey hakkında hiçbir fikrin yok. O da yaşamın kendisi.
Korkak ve gevşeksin. Ama zeki olduğun bir konu var. O da, gerekçeler ve özür dilemeler.
- Romanlarında her zaman, bir Tanrı'yla flört ediyorsun.
Ama şunu söyleyeyim; inancın ve kuşkuların inandırıcı değil.
En dikkat çekici özelliğin, müthiş yaratıcılığın.
- Bunu bilmediğimimi sanıyorsun.?
- Neden devam ediyorsun o zaman.? Neden ahlâki dersler çıkarmıyorsun.?
- Ne yapabilirim ki.?
- Yazarlığın boyunca, dürüstçe yazdığın tek bir kelime var mı.?
- Yanıt ver, verebilirsen tabii.
- Bilmiyorum.
- Tabii bilmezsin. Yarım yamalak yalanların o kadar arı ki, neredeyse, yarı doğru gibiler.
- Ama Deniyorum.
- Deniyor olabilirsin. Ama bitişe, hiç varamıyorsun.
- Biliyorum.
- Neredeyse ustasın diyeceğim. Şimdi boşluğunu, Karin'in çöküşüyle doldurmaya çalışıyorsun. Burada anlamadığım tek şey, Tanrı'yı bu işe nasıl karıştırdığın. O, her zamankinden daha gizemli olmalı.
- Sana bir şey sorabilir miyim Martin.?
- Sor bakalım.
- En derin düşüncelerini kontrol edebilir misin.?
- İyi ki o kadar karışık bir yapım yok. Benim dünyam, çok basit. Çok net ve insani.
- Yine de birçok kez, Karin'in ölmesini istedin.
- Kesinlikle hayır. Böyle bir şey zaten sadece senin aklına gelebilirdi.
- Bunu hiç düşünmediğini söyleyebilir misin bana.? Bu mantıklı olurdu. Durumun umutsuzluğunu biliyorsun. Bu hastalık yüzünden, acı çekmenizin anlamsızlığını da. Yani ölmesi, sorun olmamalı.
- Çok tuhafsın.
- Bu, konuya nereden baktığınla ilgili bir mesele.
- Onu seviyorum. Çaresizim. Sadece onun yanında olup, zavallı, acı çeken bir hayvana dönüşümünü izliyorum.
- Sana bir şey anlatayım. İsviçre'de intihar etmeye karar vermiştim. Bir araba kiraladım ve bir uçurumun kenarını gözüme kestirdim. Sakin bir şekilde yola koyuldum. Öğleden sonraydı ve vadiye karanlık çökmeye başlamıştı. Kendimi bomboş hissettim; içimde korku, pişmanlık ya da beklenti yoktu. Arabayı uçuruma doğru sürdüm, gaza sonuna kadar yüklendim. Ve araba stop etti, aniden stop etti. Vites freni devreye girdi, anlıyor musun.? Araba, birkaç metre sürüklendi ve ön tekerlekleri uçurumdan sarkmış bir şekilde orada kaldım. Kendimi arabadan dışarı attım. O anda bütün vücudum sarsılmaya başladı. Yolun öbür tarafındaki dağın yamacına yaslanmak zorunda kaldım. Saatlerce orada, nefesimi toparlamaya çalıştım.
- Bunu neden anlatıyorsun.?
- Artık, saklamam gereken hiçbir şey kalmadığını anlaman için. Gerçekler asla, felâkete yol açmaz.
- Ama bunun Karin'le hiçbir ilgisi yok.
- Bence var.
- Anlayamadım.
- Bu boşluktan, adını koymakta zorlandığım bir şey doğdu. Sevgi. Karin'e karşı. Ve Minus'a. Ve, sana karşı. Belki bir gün sana bunu anlatırım. Şu anda cesaret edemiyorum. Ama eğer.. Yani benim umduğum gibi olursa..
- Bir insan, iki dünyada yaşayamaz.
Birini seçmek zorundadır.
Baba, insanın kendi karmaşasını görüp anlaması çok korkunç bir şey.
- İnsan kendi çevresine, büyülü bir çember çizer. Ve, kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi dışarıda bırakır. Yaşamın, bu çemberi bozduğu her an, oyunlar grileşir, küçülür ve gülünç bir hale gelir. O zaman insan hemen, yeni bir çember çizer ve koruma alanı oluşturur.
- Kapı açıldı ama gelen Tanrı, bir örümcekti.
Bana doğru geldi ve yüzünü gördüm. Çok korkunç, donuk bir yüzdü.
Üzerime tırmandı, içime girmeye çalıştı.
Ama, kendimi koruyabildim.
Sürekli gözlerini gördüm. Soğuk ve sakindiler.
İçime giremeyince, göğüslerime, yüzüme ve daha yukarıya doğru tırmandı.
Tanrı'yı gördüm.
- Baba. Korkuyorum, baba.
Gerçeklik paramparça oldu. Ben dışarı düştüm, sanki bir rüyaydı. Her şey mümkündü, baba. Her şey. Bu durumda artık, yaşayamam, baba.
- Elbette yaşayabilirsin. Ama, tutunabileceğin bir şeye ihtiyacın var.
- Neye tutunabilirim ki, Tanrı'ya mı.? Bana Tanrı'yı kanıtlayabilir misin.? Kanıtlayamazsın değil mi.?
- Hayır, kanıtlarım. Sana kendi inancımdan bahsedebilirim. Aşkın insan dünyasında, gerçekten var olduğunu biliyorum.
- Ve bu da, özel bir aşk değil mi.?
- Bütün Aşklar Minus. En büyüğü ve en küçüğü, en gülüncü ve en güzeli.. Yaşanan bütün Aşklar.
- Ya, Aşkı özlemek.?
- Özlemek ve reddetmek. İnanmak ve teselli bulmak.
- Yani Aşk, Tanrı'nın varlığını kanıtlar mı.?
- Aşk, Tanrı'nın varlığını mı kanıtlar, yoksa, kendisi midir, bilmiyorum.
- Ama senin için Aşk ve Tanrı, aynı şey.
- Boşluğumu ve pis umutsuzluğumu, bu düşüncede dinlendiriyorum. Birden boşluk, zenginliğe, umutsuzluk yaşama dönüşüyor. Bu affedilmektir Minus, ölüm cezasından bağışlanmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder